Suriyenin tarihi ve turistik kenti Halep, popüler tatil rotalar arasında yer almasa da mistik görüntüsü, Osmanlı mirası mimari yapıları, kendine has lezzetleri ve eğlence tarzıyla giderseniz pişman olmayacağınız yerler arasında…..
10 bin 500 yıllık şehir, Halep. İsmini 6 bin yıl önce Asurlular koymuş. Beyaz anlamına gelen Halebe kelimesi zaman içinde Halepe dönüşmüş. Şehir uzakta görününce ismi hemen anlamlandırabiliyorsunuz.
Çünkü tüm şehir aslında beyaz olan, ama zaman içinde sararan Halep taşından (kayşani) inşa edilmiş. Sapsarı bir şehir.
Belki biraz yeşil olsa bu sarılık kırılacak.
Ama şehrin tam ortasında Central Park misali uzanan, dev ağaçlarla kaplı Halep Genel Parkını saymazsak, pek yeşil de yok bu şehirde. Binalar en fazla dört katlı. Bunun bir sebebi şehrin 1. kuşak deprem bölgesinde kurulmuş olması. Diğer sebebi ise şehrin minarelerden, yani Allahın sesinden, aşağıda olması gerekliliği.
ŞEHİR TURU
Şehre Halep-i Cedide, yani Yeni Halepten giriyorsunuz. Burası şehrin zenginlerinin oturduğu, Endülüsteki Emevi mimarisini hatırlatan oymalı taş işlemeciliğiyle süslenmiş, apartman görüntüsünde villlarla dolu bir semt. Üç-beş katlı, 8-10 balkonlu villalar kış dolayısıyla terk edilmiş yazlık evleri hatırlatıyor. Çünkü pencerelerinin kepenkleri sonuna kadar kapalı.
Müslüman bölüme gitmeden önce şehirde muhakkak görülmesi gereken iki bölüm yer alıyor: Hıristiyanların yaşadığı Aziziye ve Hafız Esadtan sonra başa geçen oğlu Beşar Esadın çıkışları serbest bırakmadan, yani Museviler ülkeyi terk etmeden önce Musevi bölgesi olarak anılan Celiliye. Müslüman bölgesine geçince ilk görülmesi gereken eserler camiiler. Bu tarihi şehirde çok sayıda camii var ama, muhakkak görülmesi gerekenler: Mimar Sinanın ilk yapıtı olarak kabul edilen Hüsreviye Cami ve yine Sinana ait Adiliye Cami ile Emevi halife Abdülmalik tarafından yaptırılan şehrin en eski camisi Zekeriya Cami.
Camilerden sonra görülmesi gereken mekânlardan biri de Bimeristan Akıl Hastanesi. 1354te inşa edilen hastanenin girişindeki duvarda yer alan Hacivat-Karagöz silüeti Osmanlının damgası niteliğinde.
Batıda akıl hastalarının yakıldığı veya mahsenlere kapatıldığı bir dönemden bahsediyoruz. Osmanlı ise onları bugün sağlık müzesi olarak kullanılan bu hastanede müzik ve su ile tedavi ediyormuş.
Son olarak Halepte gezilmesi şart olan mekân Halep Kalesi. Kalenin üç adet en özelliği var: 1) 5 bin yıllık tarihiyle en eski kale, 2) 11 bin kişiyi barındırabilme özelliğiyle en büyük kale, 3) Hiçbir zaman askeri güçle alınamamış tek kale, yani fethetmesi en güç kale. Osmanlının da kaleyi savaşarak almasına gerek kalmamış.
Anahtar doğrudan Osmanlı padişahına teslim edilmiş. 1517den 1920ye kadar da Osmanlı idaresi bu şehirde hüküm sürmüş.
Kale, şehirden 50 metre yüksekte bir tepeye kurulmuş. Etrafını saran derin hendeği aşmak için inşa edilen şık taş köprüyü geçtikten sonra kalenin kapısından iç bölgeye ulaşmak için yılankavi bir tünelden geçiyorsunuz. Bu tünelin tavanında gördüğünüz delikler içeri girmeye çalışan düşman askerlerine kızgın yağ dökmek için yapılmış.
Kızgın yağ tehlikesini sağ salim aşınca karşınıza yeni bir kapı çıkıyor. Bu kapının ardında ise bir şehir sizi bekliyor.
Hamamları, mutfakları, zindanları, camileri, kiliseleri, sokakları ve muhteşem bir ağırlama salonuna sahip sarayı ile gerçekten çok etkileyici.
ALIŞVERİŞ ZAMANI
Tarihi mekanlar gezildikten sonra sıra alışverişte. Alışveriş saatini ayarlarken, Halep halkının Akdeniz geleneklerine uygun olarak, 2.5 saat süren bir siesta yaptığını unutmayın. Eski şehirde çok sayıda turistik restoran var. Ama en keyiflisi Beit Wakil isimli butik otelin içinde.
Yemekten sonra alışverişin ilk durağı kalenin yanındaki Kapalıçarşı. Bizimkinin yanında çok hafif; hem mimari hem de satılan ürünler açısından. Ama ortamı görmek keyifli. Çünkü bir anda yanınızdan sırtına biraz önce kesilmiş ve postu yüzülmüş bir koyunu sırtına yüklemiş biri geçebiliyor.
Kapalıçarşıdan sonra sırada Ermeni Çarşısı olarak da bilinen Tilel Çarşısı var.
Burada da Diarbakerli veya Estanbuol gibi isimleri olan dükkânlarla karşılaşıyorsunuz.
Ama burada da alışveriş için ilginizi çekecek dükkân bulmak güç. Belki birkaç antikacı.
Çarşılar gezildi, alışveriş tamam. Pek alacak bir şey bulamadınız. Baharat, kilim, dokuma, altın tümü bizde de var. Ama Halepten almadan asla Türkiyeye dönmemeniz gereken iki yiyecek var: Baklava ve lokum. "Baklavanın ve lokumun alası bizde," demeyin. Böylesini yememişsinizdir.
Tüm tarihi mekanları gezip alışverişi de tamamladıktan sonra, akşam yemeğinden önce bir-iki saatiniz var. Çünkü Halepliler, tıpkı İspanyollar gibi, akşam yemeğine 22:30dan önce çıkmıyorlar.
Yemekten önce içki içmek için en iyi adres Baron Otel. 1911de inşa edilen otel Ermeni bir aileye ait. Otel müşteri listesinde Agatha Christie ve Atatürk var. Gayet keyifli bir barı olan otelin resepsiyon görevlisi, isterseniz sizin için Atatürkün kaldığı odaya bir mini-tur düzenliyor.
Ve akşam yemeği! Halepte akşam yemeğinde muhakkak eğlence var.
Halepliler akşam çıkacaklarsa şarkılıtürkülü- göbekli olsun istiyorlar. Öğle yemeği yediğiniz mekanlarda, bu tarz eğlenceli akşam yemekleri de mümkün. Ancak tavsiyemiz ne yapın edin ve size Halep Şehir Kulübünde rezervasyon yaptırabilecek, kulübe üye bir tanıdık bulun. İki sebeple: Birincisi mekanı g&o