Türkiyede heykelin büyük ismi Rahmi Aksungur, biberli, elmalı, armutlu, çok renkli, kısaca bol vitaminli bir sergiyle Evin Sanat Galerisine konuk oluyor! “Bütün yemeklerimde kırmızı pul biberi kullanıyorsam benim biber heykeli yapmam kadar doğal bir şey olamaz” diyen Aksungur, sergideki Gezi heykeliyle ilgili de “Geziden bende kalan duyguları bu şekilde ifade ettim” yorumunu yapıyor.
Biberler, elmalar, armutlar… Bol vitaminli bir sergi oldu! Bu sebze ve meyveler atölyenize nasıl girdi?
Form, kütle, kuşattığı mekan, içinde bulunduğu mekan, ölçek; bunlar bir heykel sanatçısının üzerinde çalıştığı esas unsurlar. Sanatçı yapıtlarında bunlara dair çeşitli önerilerde bulunur, araştırmalar yapar. Heykel sanatındaki dört boyutlu halin içerdiği duygu ve bilgileri, sözcüklerle anlatmak çok zordur, bazen de imkansızdır diyebilirim. Önemli olan bu duygu ve bilgilerin izleyiciye ulaşmasıdır. Bunun için de izleyiciyle temas kurması gerekir. Bu temasın çeşitli yolları vardır, bu yol her ne olursa olsun kesinlikle kendinizden bir şey olması gerekir.
Biber, elma, armut… Bunlar izleyiciyle kolay temas kuran nesneler; bir entellektüel algı gerektirmeyen, bir fantazi veya felsefe içermeyen ama üzerinde derin düşünecekseniz de, direk heykel sanatının ana konularına girmenize fırsat veren nesneler. İkinci nedenim ise; bildiğiniz gibi insan, bilgisi, duyguları, sevdikleri ve yaşadığı toplumla bir bütündür. Eğer ben bütün yemeklerimde kırmızı pul biberi kullanıyorsam benim biber heykeli yapmam kadar doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum!
Özellikle bu sebze ve meyve heykellerinde canlı renkler dikkat çekici. Heykelde canlı renk çok karşılaştığımız bir şey değil… Siz nasıl bir sürecin sonunda bu renklere karar kıldınız?
Heykellerde her form izleyicide farklı duygular uyandırır. Ben bunların karşılığı renkleri bulmaya çalışıyorum. Eğer bir nesnenin bilindik bir rengi varsa, o renkte yoğun pigment kullanarak heykelin derinliğini arttırıyorum. Bu da heykele dokunma hissini destekliyor.
‘Gezi’ isimli bir heykel de var sergide. Bir tür Gezi anıtı diyebileceğimiz… Gezi heykeli nasıl doğdu, Gezi sizde nasıl bir iz bıraktı?
Aradan zaman geçmesine rağmen Gezi olaylarının, görüşü ne olursa olsun, her bireyde değişik izler bıraktığını gördüm. Bende kalan duyguları bu şekilde ifade ettim.
Sizi daha çok ahşap ve bronz heykellerinizden tanıyoruz. Son dönemde yeni malzemeler de dahil oluyor mu heykellerinize?
Ben her malzemeyle çalışabiliyorum. Benim için temel olan tasarımdır. Son zamanlarda epoksi ve benzeri reçinelerle desteklenmiş, karışık malzemelerle çalışıyorum. Sonuçta kompozit bir yapı ortaya çıkıyor.
Heykelleriniz kendi içinde müthiş bir özgüvene sahipmiş hissine kapılıyorum. Bu hissi veren heykellerinizdeki form gücü mü, ne?..
Mesleğinize uzun yıllar severek yoğunlaşırsanız ve o alana dair çalışmalarınız süregiderse, bu doğal bir sonuç olsa gerek…
Bir heykele karar verme anını neler etkiliyor, malzeme, form nasıl şekilleniyor?
Özellikle bir konu veya bir nesneyi yapmak için başlamıyorum heykele, kendiliğinden oluşan bir süreç aslında. Öncelikle belleğimde int(11)iyor yapıt, daha sonra uygulamaya başlıyorum. Bu aşamada istediğime ulaşamayıp attığım çok çalışma da oluyor. Hemen hemen tüm çalışmalarımda; tamamlanmasını takiben kısa bir süre sonra bir eksik buluyorum, bu beni bir daha çalışma yapmaya itiyor. Bu int(11)meyen süreç, uzun yıllardır böyle gidiyor.
Izgara şeklindeki delikler çoğu heykelinizde var… Tıpkı bir iskelet gibi… Bu ızgaralar neyin ifadesi?
Bunlar heykele sınırlı bir transpranlık sağlıyor, iç mekanı da izletebilme imkanı veriyor bana, kuşatılmış mekanı ifade ediyorum.
Son dönemde galerilerde sanki eskisine göre daha fazla heykel sergisi açılıyor gibi bir izlenime sahibim. Sizde de böyle bir izlenim var mı? Varsa sebebi ne olabilir? Resim piyasası belli bir doygunluğa ulaştığı için mi böyle, ne dersiniz?
Evet, ben de aynı izlenimi aldım, tesint(11)leriniz doğru. Benim ilave bir saptamam da bizim kusakta birkaç heykelcinin uzun yıllar ısrarla sergiler açmasının sonucu özel bir izleyici grubu oluştu. İlk alıcılar bu kişiler oldu ve yeni bir piyasa oluşmaya başladı.
Ressamın yayında heykelcinin işi biraz daha zor. Sadece resim yapıp sergi açarak ayakta kalanlar var. Peki akademide çalışmadan, sadece heykel yapıp sergi açarak ayakta kalabilen heykelci hala çok mu zor Türkiye’de?
Hala çok zor, ancak yeni yeni oluşmaya başladı. Benim izlenimim Avrupa’da da benzer bir durum var. Tek fark orada sanatçı–galeri–müze üçgeninin tamamlanmış olması. Müzeler heykelciler için önemli bir müşteri grubu. Bu üçgen Türkiye’de henüz tamamlanmadı.
Kaynak Radikal