Cazla harmanlayarak flamenkoyu farklı boyutlara taşıyan Buika, söylediği şarkıları adeta yaşıyor, kelimelerle oynuyor ve duyguları kulaklara fısıldıyor… Ünlü yönetmen Pedro Almodovar, birçok filminin en can alıcı sahnelerinde şarkılarını kullandığı Buika’yla ilgili “Tek yaptığı yüreği parçalanırcasına şarkı söylemek. Ve söylediği her şarkı sanki onun son şarkısı gibi” yorumunu yapıyor. The New York Times eleştirmeni Jon Pareless, New York konserini “Mucizeden başka bir şey değil” şeklinde yorumluyor.
Buğulu sesiyle farklı duyguları bir arada hissettirmeyi başaran flamenkonun İspanyol kraliçesinin müzikal serüveni sokaklarda başladı. Mallorca doğumlu sanatçının Afrika kökenli oluşu, flamenkonun temelini oluşturduğu müziğine Afrika ezgilerini itinayla serpiştirmesiyle sonuçlandı. Annesinin zengin plak koleksiyonundan kendisine oluşturduğu bir repertuvarla sokaklarda boy gösteren sanatçı aynı zamanda yerli Çingene müziğini de ardına almayı ihmal etmedi. Flamenkonun kendisinin ilk göz ağrısı olduğunu söyleyen Buika’nın gerçek anlamda müzikal kariyeri ise 17 yaşında teyzesinin peşinden sürükleyerek götürdüğü bir blues kulübünde şarkı söylemesiyle başladı.
1980’lerde Michael Jackson ve Madonna parçalarının birbiri ardına döndüğü yıllarda ise Buika, İspanya’nın belli başlı mekânlarında caz ve soul söylemeyi seçti. İspanyol sanatçıların albümlerinde geri vokallerde de yer almaya başlayan sanatçının en ilginç yılları ise şüphesiz Las Vegas’ta bir casino’da Tina Turner ve Diana Ross taklitleriyle sahne aldığı dönemdi.
Las Vegas gecelerinin ardından Mallorca’ya dönen sanatçı aynı sene bağımsız bir caz albümüne de imza attı. Ses getirmeyen albümü, sanatçının 2005 yılında Jacob Sureda yayımladığı ‘Mestizüo’ albümü takip etti. Küçüklüğünden beri âşığı olduğu flamenko ile caz, funk, gypsy ve Afro-Küba ritimlerini ustaca harmanlayan sanatçının fark edilmesi ise geleneksel copla parçalarını bir araya getirdiği ikinci albümü ‘Mi Nina Lola’ ile oldu. Albüm, İspanyol Müzik Ödülleri’nde, En İyi Prodüksiyon ve En İyi İspanyolca Albüm dallarındaki ödüllere layık görüldü. Buika için bir dönüm noktası sayılabilecek albüm birçok festivalde eleştirmenler tarafından da yüksek not aldı.
Ardından gelen üçüncü albüm ‘Nina de Fuego’ ise Latin Grammy ödülüne aday gösterildi. Sanatçı, Kübalı piyanist Chuco Valdes ile ortak çalışması olan dördüncü albümü El Ultima Trago ile nihayet Latin Grammy ödülünü kucaklamayı başardı. Sanatçı aynı zamanda İspanya’nın Grammy’si sayılan ‘Premio de la Musica’ ödülünün de sahibi oldu.
NEW YORK TİMES: MUCİZEDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL
Flamenkonun divası, dünyanın dört bir yanında verdiği konserlerle büyük bir dinleyici kitlesi yakaladı. Sanatçının New York konseri, The New York Times eleştirmeni Jon Pareless tarafından “Mucizeden başka bir şey değil” şeklinde yorumlandı. Sanatçı bu başarısının ardından en iyi parçalarını ‘En Mi Piel’ albümünde topladı.
Sesi muhteşem, Sertab Erenerle düet yapmayı düşündüm
2003’te yayımladığı ‘La Noche Mas Larga’yla 56. Grammy ödüllerine en iyi Latin caz albümü dalında aday gösterilen ve kendi kaleminden çıkan beş parçanın yanında Pat Metheny ile yaptığı ortak çalışmayla dinleyicilerini hayal kırıklığına uğratmayan Buika, sonbayarda yayımlayacağı yepyeni albümü öncesinde 12 Ağustos ’ta Çanakkale Belediyesi’nin düzenlediği 52. Troia Festivali kapsamında saat 21.00’de Çimenlik Kalesi’nde ilk kez Çanakkale’de hayranlarıyle buluşacak.
Kaynak Radikal