Diyabet Derneği Başkanı Caner Arca, ülkedeki diyabet bilançosu hakkında KIBRIS’a konuştu:
Ülkemizde, sağlıklı beslenme ve düzenli spor alışkanlığının yaşam tarzı haline gelmemesine paralel insan sağlığını ciddi şekilde tehdit eden diyabet (şeker hastalığı) de hızla artıyor. Ülkemizde diyabetli sayısı her geçen gün artış gösteriyor.
Kıbrıs Türk Diyabet Derneği (KTDD) Başkanı Caner Arca, Devlet Planlama Örgütü’nün (DPÖ) 2016 nüfus sayım sonuçlarına dayanarak ülkemizdeki diyabetli sayısının 23 bin 725, gizli şekeri olanların sayısının ise 43 bin 875 olduğunu kaydetti.
Yine Arca’ya göre, 12 yıl önce, 2006 yılında yapılan diyabet taramasında, ülkede yüzde 11.3 diyabet, yüzde 13.5 oranında ise gizli şeker hastası vardı. Ancak bu sayının günümüzde kaç olduğu, herhangi bir tarama yapılmamasından dolayı net olarak bilinmiyor.
KIBRIS’a açıklamalarda bulunan Kıbrıs Türk Diyabet Derneği Başkanı Caner Arca, 2006 yılında ülkemizde yapılan diyabet taramasında, yüzde 11,3 diyabetli ve yüzde 13,5 gizli şeker (prediyabet) hastası bulunduğunu ifade etti.
Arca, “1996-2011 yılları arasında yıllık binde 73’lük nüfus artışı hesaplanmaktadır. Bu oranla ülke nüfusu 2018 yılına taşındığında, bugünkü nüfusun 300 bin üzerinde olduğu iddia edilebilir. Nitekim DPÖ, 2016 yılı için 325 bin kişi olduğunu tahmin etmektedir” diyerek, bu rakamlar ışığında ülkemizdeki diyabetli sayısının 23 bin 725; gizli şekerli sayısının ise 43 bin 875 olduğunu kaydetti.
Caner Arca, ayrıca ülkemizdeki diyabet gelişme hızının (prevelans) Türkiye’nin iki katı, Avrupa Birliği ülkelerinin ise dört katı olduğunu kaydetti.
“Diyabet metabolik bir rahatsızlıktır”
Diyabetin, metabolik bir rahatsızlık (hastalık) olduğunu belirten Caner Arca, beslenme ile aldığımız besinlerin küçük parçalara ayrılıp sindirilerek, vücudumuza uygun hale geldiğini ve besinlerden bu şekilde faydalandığımızı ifade etti.
Arca, “Proteinlerden aldığımız amino asitleri kendimize gerekli olan protein sentezlemede kullanırız” diyerek, şekeri yükselten gıdalarla beslenirken, kan şekerimizin yükseldiğini ve pankreasımızda salgılanan insülinin yardımı ile de glikoz denen şekerin ihtiyacımız olan dokularda hücrelerin içine girip bir dizi reaksiyonla enerjiye dönüştüğünü kaydetti.
Vücudumuzdaki bu sistemin yanlış beslenme, hareketsiz yaşam, düzensiz uyku veya zararlı besinlerin alınmasıyla bir şekilde bozulduğunu belirten Arca, vücudumuzda fazla insülin salgılanması (hipoglisemi) veya giderek insülin direnci gelişmesi ile metabolizma bozukluğunda, diyabet tanısı koyacak kriterlerin henüz oluşmadığını ancak hızla oluşmakta olduğu döneme gizli şeker (prediyabet) dönemi denildiğini ifade etti.
Arca, gizli şeker döneminin durağan bir dönem olmadığını ve ilaç kullanılsa bile gelişen yaşam şartlarında insanlara dayatılan bol enerjili ve hazır gıdalarla beslenme, hareketsiz yaşam şekli ile metabolik bozulmanın ileri gitmesi, bir gün diyabet olmamıza sebep olabileceğine dikkat çekerek, kontrol edilmemesi durumunda şeker yükselmelerinin giderek artacağına vurgu yaptı.
Caner Arca, “Tip 2 diyabetin ilk dönemlerinde sabah şekerleri düşük çıkabileceğinden sadece açlık şekerleri ölçülerek diyabetimiz hakkında bilgi sahibi olamayız. Çünkü bu dönemde esas tokluk şekerlerinin ölçülmesidir” şeklinde konuşarak, “Nitekim ilerleyen süreçte hem açlık, hem tokluk şekerleri yüksek çıkmaya başlar” dedi.
“Yaşam tarzları değiştirilmeli”
Caner Arca, gizli şekerin diyabete dönüşmemesi için yapılan araştırmalarda, gizli şeker tanısı almış kişilerin düzenli egzersiz ile kan seviyelerine göre besinler seçip doğru beslenme yapmasıyla yaşam tarzlarını değiştirmesi, yüzde 58 oranında yaşamlarını diyabet olmadan sürdürmesini sağladığını belirterek, diyabetli olmayan kişilerin de yaşam tarzlarını değiştirmesi, gizli şeker olmadan yaşamlarını sürdürebilmesine ve diyabetin komplikasyonlarından korunabilmesini sağladığını ifade etti.
“Diyabet ancak bilinçlendirmeyle kontrol altına alınabilir”
Diyabet hastalarının birçok sıkıntısı olduğunu söyleyen Arca, diyabetli kişilerin eğitimle bilinçlendirilmesi ve kendi kendini bilinçli bir şekilde takip etmesi ile kontrol altına alınabileceğini dile getirdi.
Arca, doktorların yasal olarak görevi olmamasına rağmen özverili çalışma ve çok kısıtlı bilgilendirme çalışmaları yapması dışında Sağlık Bakanlığı’nın “Para yok” gerekçesi ile halen en ucuz şeker ölçüm cihazları, çubukları ve ilaçları ile göstermelik bir ilaçlı tedavi sistemi sürdürdüğünü belirterek, zaman zaman bazı ilaçlarla birlikte insülinlerin de kalitesiz ya da hiç olmamasının artık alışılmış bir durum haline geldiğini ifade etti.
Ayrıca devletin memurlar ile sosyal sigortalılar arasında ayrımcılık yaptığını savunan Arca, “Örneğin memurlar ve memur emeklilerine şeker ölçüm cihazları ve az da olsa şeker ölçüm çubuğu vermesine karşı sosyal sigortalılar bunları para vererek dışarıdan almak durumunda kalıyorlar. Her yıl ihale ile de bunlar değişiyor ve iki yıl sonra sosyal sigortalı, elindeki şeker ölçüm aletine uygun çubuk bulamıyor” ifadelerini kullandı.
“Koruyucu hekimlik sistemi düşünülmüyor”
Arca, koruyucu hekimlik sisteminin, insanların yaşam biçimlerini değiştirip hasta olmalarını önlemek amacıyla kurulduğunu ancak ülkemizde adının bile geçmediğini söyledi.
Arca, 2015 yılında dünyada ilaçlı tedaviye 673 milyar ABD Doları harcandığının hesaplandığını ve bu rakamın 2040 yılında 802 milyar ABD Doları olacağının tahminlerinin yapıldığını söyleyerek, bu paranın en fazla 10 ilaç firmasının iştahını kabartacak rakamlar olduğunu belirtti.
Bu rakamlara, diyabetlilerin yüzde 50’sinin diyabet olduğunu ve tedavi görmeden yaşamlarını sürdürdüklerini de hesaba katmamız durumunda, koruyucu hekimlik sisteminin hiçbir ülkede neden ciddi bir şekilde düşünülmediğinin ve olmadığının anlaşılabileceğini ifade etti.
“Diyabetlilerin eğitilmesi için devlet çalışma yapmalı”
Devletin, diyabetlilerin eğitilmesi için çalışma yapması gerektiğini söyleyen Arca, bunun yapılmamasından dolayı dernek olarak kendilerinin bu görevi üstlendiklerini ve çalışmalarının yüzde 95’inin eğitime yönelik olduğunu vurguladı.
Arca, eğitime yönelik çalışma yapılabilmesi için de maddi imkanlarının olması gerektiğini belirterek, derneğin bu noktada desteklenmesinin ancak toplumsal bir inanış ve yaklaşımla olabileceğine dikkat çekti.
Her dönemde Sağlık Bakanlığı’nın KTDD’ne yakın davrandığını belirten Arca, “Bu yakınlık hiç değilse dernek yönetimine biraz moral vermektedir ama bu yeterli değildir. Dernek yöneticilerinin değil, diyabetlilerin morallerinin yükselmesi gerekir. Alınacak önlemlerle, yapılacak programlı bir çalışmayla, diyabetlilerin yaşam kalitelerinin yükselmesi sağlanabilir” şeklinde konuştu.
Kaynak:kibrisgazetesi.com