Anneler Günü’nde ne yazsam diye düşünürken, aklıma gelenleri not alıyorum. Bu haliyle yazı hoşuma gidiyor, sansürsüz yayınlıyorum. Tüm annelerin günü kutlu olsunAnneler Günü deyince, aklıma sadece annemin ve kayınvalidemin gününü kutlamak geliyor. Halbuki ben de anneyim ve bugün benim de günüm. Bunu idrak edemememin nedeni zaten küçük olan çocuklarımdan hiçbir beklentim olmaması mı, yoksa kendimi “Hediye al ve anneye git” şeklinde gelişen yılların “Anneler Günü” rutinine kaptırmam mı?Anneler Günü’ndeki reklam furyasına, hele küçücük bir şey olduğu söylenen pırlanta reklamlarına fena halde sinir oluyorum. Çocuklara, fiyatını bilmeden “Hadi annemize pırlanta alalım” dedirtmek ayıp olmuyor mu?Çalışan gençler için cumartesi günü alışveriş merkezlerinin otoparklarında yer aramak, talan edilen mağazalarda anne için en uygun hediyeyi seçmek, pazar gününü trafikte geçirmek eziyet. Herkes annesinin anneler gününü dilediği zaman kutlasa ve anneler bozulmasa olmaz mı?Ona en sevdiği yemeği pişirseniz veya sevdiği çiçekleri toplasanız hoşuna gitmez mi? Senin ince zevklerinin farkındayım diyebilmek, en güzel hediye değil mi? Hele çocuklar küçük ve zaten bir şey alamayacak durumda iseler… Ancak sistem buna izin vermiyor. Birçok anne hediyesini önceden babalara sipariş ediyor.Geçen gün bir eğitimciyle sohbet ediyorum. Şunları söylüyor: “Aslında hepimiz aynı temeli atarak, çocuklarımızı eğitmeye çalışıyoruz. En basitini yapabilsek bile yeterli olacak, ama onu bile yapamıyoruz.” Annelikte de durumun aynı olduğunu düşünüyorum. Üç yaşındaki çocuğuna okuma yazma öğretmeye çalışan, arkadaşını iten çocuğunu “Acaba sadist mi” diye psikologlara taşıyan anneler: İlk üç yaş için çocuğunuzun temel bakımını üstlenmeniz, onu yedirip, yatırmanız, onunla oynamanız yeter. Ama bazen bunu bile yapamıyoruz.Üstelik çocuğumuz için iyi olduğunu düşündüğümüz birçok şey erken verildiği zaman zararlı oluyor. Prof. Dr. Bengi Semerci şöyle diyor: “Üç yaşında okuma yazma öğrenen çocuk, 10 yaşında eline kağıt kalem almak, okula gitmek istemiyor. Bebekliğine dönebiliyor. Ya da büyüklerle arkadaşlık etmek istiyor, yaşıtları tarafından ucube olarak görülüyor.” Bale, piyano dersi, at binme, paten kayma, dersane, okul arasında parçalanan ve yeteneği olduğu alanda başarılı olabilecekken, hepsinde vasat ya da başarısız olan çocuklara üzülüyorum. Anne babaların kendi ideallerini çocukları üzerinde gerçekleştirmeye çalışmaları ve onları birer proje olarak görmeleri ne acı. Aynı eğitimci sohbetimiz sırasında sürekliliğin öneminden bahsediyor. Çocuğa üç ay anne bakıyor, sonra işe dönüyor. Anneanne iki ay bakıyor, yoruluyor. Bakıcılar ve yuvalar da sık değiştiği zaman, çocukta güven duygusu oluşmuyor. Bir gün terkedileceklerine inanarak kimseyle fazla yakın olmuyorlar. Çok arkadaşları oluyor ama bir tane bile gerçek dostları olmuyor. Karşı cinsle iletişimleri de geç başlıyor ve sorunlu ilerleyebiliyor. Çocuklarımızın hayatını hiçbir kötü niyetimiz olmadan bu denli mahvetmemiz mümkün mü?Çok şanslı bir çocuk olduğumu düşünüyor, bunun için anneme teşekkür ediyorum. Bana baktığı, derslerime çalıştırdığı, ergenliğimde ondan sır saklamamı gerektirmeyecek medeni diyalog ortamını yarattığı ve fazla üstüme gelmediği için… Demek bu kadarı yetiyormuş. Ödüm kopuyor. Defne ve Ege büyüdüğünde beni eleştirecek, sağa sola şikayet edecekler diye… Herkese akıl verirken, başarısız bir anne olmaktan ödüm kopuyor.Annelik doğurmak değil, bakmak bana göre. Kendi genlerimizin peşinde koşmak ne kadar anlamlı? Çocuk esirgeme kurumlarında kısacık hayatları yerli filmleri aratmayan birçok çocuk var. Onlardan biri, size “anne” diyebilir mi?Hamile kalmak, anne olmak gitgide zorlaşıyor. Hamile kalabilen şanslılar bu sefer erken doğum, mol gebelik, di george sendromu, down sendromu gibi risklerle karşılaşıyor. Bunların hepsi yakın arkadaş çevremde yaşanıyor. Sağlıklı bir hamilelik geçiren ve çocuk dünyaya getiren her annenin her gün şükretmesi gerektiğini düşünüyor, Allah’tan tüm isteyen kadınlara annelik duygusunu yaşatmasını diliyorum. İşte annelik adamı böyle yapıyor. Allah’tan sabır, Allah’a şükür, Allah nasip ederse, Allah göstermesin diyerek bir ömür geçiyor. Bir yerde yapabilecekleriniz tükeniyor ve bilinmeyen bir gücün yardımına ihtiyaç duyuyorsunuz. Anne olmadan önce Allah’ın adını ağzınıza bu kadar çok alır mıydınız?Düşünceler böyle akıp gidiyor. Sonu yok. Gününüz huzurlu, mutlu ve de kutlu olsun.VATAN
Previous ArticleHamile kadının ve bebeğinin bakımı
Bülent AYDIN
2005 yılında kurulan Etkin Patent ve ensonmoda.com kurucusu olup, 17 yıldır Yurtiçi/Yurtdışı şahıs ve şirketlere marka, patent, tasarım başvuru, tescil ve danışmanlık hizmetleri vermesinin yanı sıra ensonmoda.com, enyenimoda.com vb. moda bloglarında yöneticilik yapmaktadır. Ayrıca, marka şehir proje kapsamında patent, web tasarım, emlak, OSGB hizmet alanlarında, kendisi ve sahibi olduğu Etkin Patent nam ve hesabına 2014 yılında 210 adet yeni marka geliştirmiş ve bu markaların her birine özel hazırlanmış web sayfaları ve sosyal medya hesaplarıyla halen aktif olarak hizmet vermektedir.