Türkiyenin ilk özel müzesi olan İstanbul Sarıyerdeki Sadberk Hanım Müzesi, 30. yılında, Sadberk Koçun sağlığında kendi oluşturmaya başladığı Osmanlı İmparatorluğunun Son Döneminde Kadın Giysileri koleksiyonunu sergiliyor. Serginin duyurusunu okur okumaz tasarımlarında Osmanlı esintilerini ağırlıklı olarak kullanan Cemil İpekçi ekolünden yetişen Erol Albayrak ile gezmek istedim. Yağmurdan göz gözü görmezken zar zor ulaştık müzeye ve her biri birer sanat eseri olan elbiselerin ışığı altında gerçekleştirdik röportajımızı.
Osmanlı ihtişam demektir. Her şey fazlasıyla ihtişamlı, altın işlemeler, ipek nakışlar… Bunların hepsi zenginliğin bir göstergesi diyen Albayrakla dünden bugüne Türk kadının giyim zevkini, Türk kültürünü tanıtmak için yurtdışında yaptığı çalışmaları ve projelerini konuştuk.
– Tasarımlarınızda ağırlıklı olarak esinlendiğiniz Osmanlının kadın giysileri karşımızda, çok etkileyici görünüyorlar, günümüzün minimalist akımıyla uzaktan yakından alakaları yok…
Osmanlıda minimalist bir şey yok, kemer tokalarında bile bir ihtişam var. Kemer en belirleyici aksesuar mesela; büyük tokalı mücevherlerle süslenmiş çoğu. Anadolu medeniyetlerinde altın kemer geleneği vardır. Kıyafetler ağır işlemelerinin yanı sıra renkleriyle de dikkat çekiyor. Mercandan sarıya canlı ve iddialı tonlar. O zaman tasarımcı yok ama terziler muhteşem sanat eserleri ortaya çıkarmış. Hepsi el emeği, göz nuru. Anadoluda bütün genç kızlar çeyizlerini kendileri yaparlar, işledikleri oyalarla da farklı mesajlar vermeye çalışırlarmış; evlenmeye hazır oldukları ya da başlarının bağlı olduğu gibi… Moda dünden bugüne iletişimimizin bir parçası olmaya devam ediyor. Osmanlıda kadın giysilerini Maraş işi ve bindallı giysiler oluşturuyor. Hatta bir süre sonra bindallılar dekorasyonda da çok kullanılmış.
– Giysilerde canlı tonlar ağır işlemeler, dekorasyonda öyle… Bu ihtişamdan sıkılmıyor muydu bu insanlar?
O zamanlar insanların gezeceği alışveriş merkezleri yoktu. Genç kızlar, kadınlar oturup evde bu el sanatlarıyla uğraşıyorlardı ve büyük bir keyifle giyiyorlar ya da evlerinde sergiliyorlardı.
– O zamanın evleri de 70 metrekare olmadığı için, kocaman evlerde bu ihtişamlı motifler de ağır durmuyordur sanırım.
Aynen öyle… Geniş evlerde bu motifler insanı sıkmaz.
– Osmanlı zamanında kadınlar ne kadar minyonmuş değil mi?
Evrim yaşamışız evet, çok minyonmuş, çocuk bedeni gibi.
HåLå ÇAĞDAŞ MODA MÜZEMİZ YOK
– Sadberk Hanım Müzesinin bu koleksiyona sahip olup böyle bir sergiyi gerçekleştiriyor olması kostüm tarihimiz açısından çok önemli…
Bu konuda Sadberk Hanım Müzesi öncü. Ancak Türkiyede hala bir çağdaş moda müzesi yok. Yıldırım Mayrukların Vural Gökçaylıların 20 yıl önceki koleksiyonlarının sergilendiği müze yok. Gönül isterdi ki günümüzün tasarımcılarının da eserlerinin sergilendiği müzelerimiz olsun. Bu bizim Moda arşivimiz, kültürümüz. Bindallı giysilerimizi sergileyip dünyaya tanıtabilmek de önemli tabii.
– Geleneksel motiflerimizi tanıtmak adına sizin yoğun çalışmalar gerçekleştirdiğinizi biliyorum…
Moda eğitimimi tamamladığım Hollandada Amsterdam ve Rotterdamda profesör olarak moda dersleri veriyorum. Anadolu ve Osmanlı tarihiyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Son olarak kaftanlar ve tılsımlı gömleklerle ilgili çalışma yaptık. Yabancı öğrencilerin bakış açısıyla gömleklerin yeniden yorumlanması, o kültürü ve dokuyu bozmadan tasarım yapmaları heyecan vericiydi.
Yılda 2 koleksiyon hazırlıyorum ve en az biri, Osmanlı ve Anadolu etkilerini yansıtan koleksiyonlar. Bu güzellikleri sadece Türkiyeye değil tüm dünyaya tanıtmak önemli.
EKİMDE HOLLANDADA DEFİLEM VAR
n Yakında yeni bir defile var mı yurtdışında?
Ekim ayında Amsterdamda Avrupanın en büyük müzesinde Tulipomania defilesi yapacağım. 2007 yılındaki Mevlana defilesinden sonra bu da büyük ses getirecek. Lale Devri sadece Osmanlıda değil, Hollandada da yaşanmış bir dönem. Bu iki dönemin kesişme noktalarını bu koleksiyonda yansıtacağım. Lale Devriyle birlikte bahçe sanatı gelişmiş ve bu da kumaşlara yansımış. Lale hiçbir çiçeğe benzemez. Benim koleksiyonlarımda da en fazla lale ve çintemani desenleri vardır.
n Kombin konusunda şehirli Türk kadınını nasıl buluyorsunuz?
Başka ülkelere baktığımızda Türk kadınının başarılı olduğunu görüyorum. Anatomik olarak basenli ve kısa boylu olduğunu biliyor ve seçimlerini buna göre yapıyor; araştırıyor, izliyor, takip ediyor. Aşk-ı Memnu dizisini sürekli konuşuyorsa, bunu takip ediyorsa demek ki ilgileniyor. Ağırlıklı olarak giyinmeyi bilen bir ülkeyiz çünkü yıllardır tekstil üretiyoruz. Fason üreten firmalar sayesinde birçok Avrupa ülkesinden önce giyiyoruz modayı.
n Osmanlı döneminde yaşamak ister miydiniz?
3 sene Cihangirde yarımadayı görerek yaşadım. Kafamda birçok senaryo yazdım. Evet, sarayda o hayatı yaşamak isterdim.
n Siz Osmanlıdan feyiz alırken nelere dikkat ediyorsunuz?
Müzeleri geziyorum, kütüphanelerde araştırıyorum. Bozmadan yorumlamak önemli, baktığınızda o hissi vermeli.
n Son defileniz Sirk daha modern bir koleksiyonu. Farklı bir yöne mi kayıyorsunuz?
Daha çok kişiye ulaşmak için, daha modern tasarımlara yönelmem gerekiyordu. Sonuçta daha çok insana ulaşsın, giyilsin diye tasarım yapıyoruz, sergilensin de kenara kaldırılsın diye değil. Daha giyilebilir, trendlere uygun ama belirli yerlerinde yine Türk kültürünü, barındıran tasarımlara yöneldim. Benim müşterilerim, benim tasarımlarımda mutlaka Osmanlı esintilerini arıyor. Zaman da bunu gerektiriyor. Eskisi gibi koleksiyon yapalım rafa kaldıralım dönemi int(11)ti, para kazanmamız gerekiyor.
Türk kadını iyi giyinmeyi biliyor
– Dünden bugüne Türk kadınının kıyafetlerini yorumlarsanız…
Türk kadını her zaman kendi yaptığı oyayla bile mesaj verebiliyorsa, o kadar yaratıcıysa, düşünün o kadın ne kadar zengin bir ruha sahip. Bu nedenle de her zaman şık giyinmeyi bilmiştir. Zaten o kültürün içinde yetişmiş, o ihtişamdan geliyor. İmparatorluğun içinde Batı etkisi vardı; saraya gelen cariyelerden sultan eşlerine, Egede yaşayan Rumlardan Balkanlara kadar o kadar güzel bir karma varmış ki. Günümüzdeyse iletişim araçları sayesinde moda çok çabuk yayılıyor ve yeni ikonlar yaratılıyor. Eskiden bir pembe çıkardı, herkes aynı pembeyi giyerdi, oysa şimdi herkes kendi modasını yaratıyor. Bir giysi iki hafta sonra demode olabiliyor ve bu durumdan sıkılanlar, artık ne giymem gerektiğine ben karar veririm diyebiliyor. Pra