1) Birinci kuşak sinemacılardan nasıl bir
ilham aldınız? Siz genç yönetmenlerin ortaya çıkmasında onların
doğrudan ya da dolaylı olarak bir katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?
2)Eğer bu yeni yönetmenleri bir kuşak olarak kabul etmek
mümkünse bu kuşağın ne gibi özellikleri öne çıkıyor ve birinci kuşaktan
ne gibi farkları var? 3)Birinci kuşak yönetmenlerin siz genç yönetmenlere yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 4)Filminizden yola çıkarak genel olarak yapmak istediğiniz sinemayı kısaca anlatabilir misiniz? Farkında
mısınız her ulusal festival, adeta yeni ve genç yönetmenlerin
kendilerini fark ettirdiği bir şölene dönüştü. Hani o, Türk sinemasını
uluslararası arenaya taşıyan yönetmenler kuşağının “bizden sonraki
gençler” olarak tabir ettikleri genç sinemacılar, gümbür gümbür geldi.
Artık Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu,
Tayfun Pirselimoğlu, Ümit Ünal, Semih Kaplanoğlu, Kutluğ Ataman, Reha
Erdem, Handan İpekçi ve Reis Çelik”ten oluşan gruba Yeni Türk
sinemasının birinci kuşak yönetmenleri bile denmeye başladı. Çünkü
ikinci kuşak çoktan hazır. Kimdir bu yönetmenler, nasıl bir sinemanın
peşindeler, kendilerinden önce gelenlerden neler öğrenip nasıl feyz
aldılar, kendilerine nasıl bakıyorlar? Son bir yıl içinde ilk filmini
çekmiş yönetmenleri arayıp bulduk. İşte size yeni Türk sinemasının genç
yönetmenleri… Artık platolar onlara emanet. ASLI ÖZGE (KÖPRÜDEKİLER) 1975 doğumlu. Marmara Üniversitesi Sinema TV Bölümü mezunu. BüYük HARF C adlı kısa filminden sonra ilk uzun metraj filmi Biraz Nisan”ı çekti. Hesperos”un Çömezleri adlı bir belgeseli de var. Köprüdekiler filmi, İstanbul Film Festivali”nde Ulusal Yarışma”da en iyi film seçilerek Altın Lale Ödülü”nü kazandı. CEVAPLAR 1) Son dönemde elde edilen uluslararası başarının Türk sinemasına karşı bir ilgi uyandırdığını düşünüyorum. 2) Bence
hepimiz daha kolektif ve paylaşımcı bir çalışma tarzına inanıyoruz.
Mesela “iş adamı” prodüktörden çok “yaratıcı yapımcı”yla çalışma
isteği, görüntü yönetmenini sadece düğmeye basan bir teknik kişiden
farklı olarak, filmin senaryosu üstüne cesurca tartışan ve filmin
vizyonuna ortak olan biri olarak görmek, kurgucuyu sadece senaryoya
göre planları arka arkaya bağlayan bir asistandan çok, ikinci bir “göz”
olarak görmek vs. 3) Köprüdekiler”in gösteriminden
sonra bir tek Nuri Bilge Ceylan gelip benimle filmim üzerine konuştu.
Ayrıca bundan sonra izleyeceğim yolda nelere dikkat etmem konusunda
tecrübelerini paylaştı. 4) Ben hikâyeden yola çıkıyorum,
öncelikle yazdığım senaryonun kâğıt üstünde işlemesi gerekiyor. Ancak
sette senaryoyu bir kenara koyuyorum. Karakter yaratmak benim için çok
önemli, onun için oyuncularla yazdığım rol arasında ortak özellikler
bulup, onları doğaçlamaya zorluyorum. Çünkü herkesin kendinde tanıdığı
ama başkalarında kolayca tanık olmadığı “mahrem, gerçeklik ve
samimiyet” beni çok ilgilendiriyor. İNAN TEMELKURAN (MADE IN EUROPE)1976 doğumlu, İspanya”da TAI Görsel Sanatlar Okulu Sinema Yönetmenliği Bölümü”nde okudu. Soğuk Bir Gecede adlı kısa belgeseliyle adını duyurdu. Geçen yıl Adana Film Festivali”nde Made in Europe ile En İyi Yönetmen ve Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü”nü aldı. CEVAPLAR 1) Öncelikle
ilhamı sadece onlardan almadığımı söyleyeyim. Başka yönetmenlerden de
etkilendim. Eric Zonca, bize çok iyi öykülerin, sade ve ucuza mal
olacak bir dille anlatılabileceğini gösterdi. Ama birinci kuşak Türk
yönetmenlerin filmlerine bakıldığında genç bir film bulmak zor. Tabii
istisnaları çıkıyor, 9 (Ümit Ünal), Tabutta Röveşata (bence ilk doğru düzgün şehir filmidir), İki Genç Kız (Kutluğ Ataman). Zeki Demirkubuz”un Masumiyet”i var. Yumruk etkisi yapan filmdi. 90″lar acayip yıllar zaten, komünizmle internet arası yıllar herhalde. 2) Birinci kuşağın bir kısmı işe Yeşilçam”da başladı. İkinci kuşak için öyle bir durum yok. 3) Bu
konu hakkında pek bir fikrim yok galiba. Derviş Zaim”le sokakta
karşılaştık, ben Mehmet Kılıçer”in (sesçi) bürosundan geliyordum, filme
başladığımı söyledim. "Basit düşün, iki üç haftada çek, HD çek," dedi.
Ümit Ünal baba adamdır, sanattan anlar. 4) Ucuza, güzel
şeyler ortaya çıkarmak isterim. Sinema dilini (bir dil mühendisliği
olarak yönetmenliği) aramak gerekir. İzlenecek bir şeyler yapıp bununla
geçinmek için arayış sineması yapmak iyi bir yöntem değil. Sonu kötü
olur. Belki de kısa filmlere dönmek gerekiyor. ÖZCAN ALPER (SONBAHAR) 1975 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fizik ve Bilim Tarihi Bölümü mezunu. Momi adlı kısa filmiyle adını duyurdu. İlk filmi Sonbahar, Adana Film Festivali”nde En İyi Film Ödülü”nü aldı. Ulusal ve uluslararası festivallerde, değerlendirmelerde 20″nin üzerinde ödülle döndü. CEVAPLAR 1) Öncelikle
inandığın hikayeyi çekme meselesinde bize cesaret verdiler, üç kişiyle
de olsa gidip film çekilebileceğini göstererek inanılmaz bir özgürlük
hissiyatı yarattılar. Ayrıca Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney”den
sonra 80″lerde sekteye uğrayan sıradan insanı anlatma ve kendi
gerçekliğinden beslenme meselesini yeniden gündeme getirdiler. Ama bize
en büyük katkıları kendi içine kapanan bir sinema yerine tüm dünyaya
açık bir sinema yapma peşinde olmalarıydı. 2) Bence hepimiz
bir önceki kuşaktan besleniyoruz ama başka yöne doğru da yöneliyoruz.
Bizim yaptığımız filmler içerik ve biçim olarak birbirine benzemiyor.
Belki bu farklı olma hali bir özelliktir. Bu, sinemamız adına bir
zenginlik. Bizim kuşak, seyirciye de daha fazla ulaşma çabasında.
Dünyayla ilişki kurma konusunda açıklar. 3) Birinci kuşakla
bütünsel olarak bir ilişki kurulmadı. Ama bunun yeni yeni zemini
yaratılıyor. Ben asistanlık yaptığım için biraz şanslıydım. 4) Biçimsel
olarak kendi dünyamdan beslenen bir sinema dili yaratmak isterim.
İçerik olarak da 100 ya da bin kişiyi ilgilendiren orta sınıf aydın
problemlerinin yerine bu coğrafyanın kanayan yaralarının hikâyelerini
anlatmayı tercih ederim. Sokağın, memleketin ve bu ülkenin sorunlarına
dair hikayelerden bahsediyorum. HÜSEYİN KARABEY (GİTMEK) 1970 doğumlu. Marmara Üniversitesi Sinema-TV mezunu. Boran ve Sessiz Ölüm adlı ödüllü iki belgeseliyle adını duyurdu. Pina Bausch”la Bir Nefes İstanbul, Bekar Hanları, 1 Mayıs 2 Film gibi ödüllü belgesel ve kısa filmleri var. İlk uzun metrajlı filmi Gitmek”le ulusal ve uluslararası alanda 15″ten fazla ödül kazandı. CEVAPLAR 1) İlk
destek, sinemanın her şeye rağmen yapılabileceğini ispat etmeleri.
Yaptıkları filmler kalite açısından da o dönemin konvansiyonel
sinemasının sığlığından çok uzaktı, bu da bizi sanatsal açıdan besledi.
Onlardan daha farklı ve daha iyi bir sinema yapmamız için bizi
cesaretlendirdiler. Uluslararası sinema camiasında yeni Türk
yönetmenlerine karşı bir ilginin oluşmasına fiilen katkıları oldu. 2) Bazı
farklılıklarımız şimdiden var. En önemlisi herhalde daha geniş bir
çerçeveden bakıyoruz hayata filmlerimizde. Daha kaliteli ilk filmlerle
başladık. Yani çıtayı biraz daha yukarı çektik (3. kuşağın vay haline!)
Bence henüz karakteristik bir
Previous ArticleBu hafta yedi film gösterime giriyor
Next Article “Benim ve Roz’un Sonbaharı” haftaya vizyonda
Bülent AYDIN
2005 yılında kurulan Etkin Patent ve ensonmoda.com kurucusu olup, 17 yıldır Yurtiçi/Yurtdışı şahıs ve şirketlere marka, patent, tasarım başvuru, tescil ve danışmanlık hizmetleri vermesinin yanı sıra ensonmoda.com, enyenimoda.com vb. moda bloglarında yöneticilik yapmaktadır. Ayrıca, marka şehir proje kapsamında patent, web tasarım, emlak, OSGB hizmet alanlarında, kendisi ve sahibi olduğu Etkin Patent nam ve hesabına 2014 yılında 210 adet yeni marka geliştirmiş ve bu markaların her birine özel hazırlanmış web sayfaları ve sosyal medya hesaplarıyla halen aktif olarak hizmet vermektedir.