“Şarkı söylediğim zaman o anda aşkı anlatıyorsam bunu hissetmeliyim ve hissettiğimi göstermeliyim. Eğer bunu yapmazsam bomboş ve yanlış bir şey yaratmış olurum.” Bu sözler, 65 yıldır Küba şarkılarını dünyanın her yerinde söyleyip Kübanın en büyük sanatçısı unvanını almış Omara Portuondonun.
Bu röpörtajı, dinleyicisiyle müzikal diyalog kurabilen bir solist olan Portuondoyla Bodrum konseri sonrası yaptık. Omarayla yıllar önce Kübada tanışmıştım. Aradan geçen yıllar enerjisinden ve samimiyetinden hiçbir şey götürmemiş.
Grup üyeleri nasıl bir araya geldi? Buena Vista Social Club fikri nereden çıktı?
Biliyor musun Buena Vista Social Club 1940larda Kübada müzisyenler arasında popüler olmuş bir müzik ve dans kulübüdür. 1990larda kapandı. Kübalı müzisyen Juan de Marcos ve Amerikalı gitarist Ry Cooder, kulübün popüler olduğu dönemlerde bu kulüpte çalmış Kübalı ve Afro-Kübalı müzisyenleri bir araya getirerek albüm çıkarmaya karar verirler. Müzisyenler Egrem stüdyosunda buluşur. Yıllar sonra tekrar bir araya gelen eski dostlar Buena Vista Social Club yolculuğuna işte böyle çıkarlar.
Peki siz gruba nasıl katıldınız?
Egrem stüdyosunda bir albüm kaydı yapıyordum. O gün stüdyoda Juan de Marcosla karşılaştık. Bu tesadüfi karşılaşmanın hemen sonrasında Juan “Bizim bir kadın soliste ihtiyacımız var” diyerek beni gruba dahil etti. Hatatımın en güzel tesadüfü…
Buena Vista Social Club Küba müzik tarihine İbrahim Ferrer, Ruben Gonzales gibi efsanevi isimler kazandırdı. Bu projede yer almak size neler hissettirdi?
Senin de dediğin gibi efsane isimler, müzisyenler Ruben ve İbrahimle aynı sahneyi paylaşmanın verdiği haz ve gururun tarifi yok. Bu projenin parçası olabildiğim ve her şeyden ötesi böylesine iyi ve kıymetli insanları tanıma şansına sahip olduğum için çok mutluyum. Hepsine minnettarım.
Grubun başarısını neye bağlıyorsunuz?
Albüm ve film büyük ses getirdi. Bu başarıyı hiçbirimiz hayal bile edemezdik ama çok güzel işler yaptık, çok çalıştık. Ne mutlu bize ki beğenildik ve hâlâ dinleniyoruz. Konserlerimiz hâlâ çok kalabalık. Gençler de dinliyor ve konserlerimize geliyorlar. Bu yeni nesli de beraberimizde görmek çok keyifli.
Bir yanda uygulanan ambargolar ve yoksulluk, diğer yanda da aşk ve de neşe dolu parçalar… Kübaya baktığımız zaman uzaktan gördüğümüz bu. Müzik yaşama tutunmanın bir yolu mu, yoksa hayatı devam ettirmenin bir yolu mu?
Belki bizi çok çok fakir olarak biliyorlar ama inan bana bu doğru değil. Evet, belki biz Kübada belirli bazı ihtiyaçlarımızı karşılayamadan yaşıyoruz. Peki bu durum dünyadaki başka ülkelerde de yok mu sence? Milyoner değiliz ama yaşamak için gerekli olanlara sahibiz. Ve tabi ki müzik… Müzik insanoğlu için çok önemlidir. Küba halkının en karakteristik özelliği oldukça iyimser olmalarıdır. Bizler müzikten, yaşamın kendinden ve yaşama sevincinden keyif alıyoruz.
Herkes şarkılarınızı biliyor, şarkılarınızı söylüyor. Size, enerjinize ve yaşam sevincinize bayılıyoruz.
Çok teşekkür ederim. Hayatı müzik olan ve yaptığı işi çok seven biri olarak bunları duymak mutluluk verici.
Kübalı besteciler arasında beğendiğiniz isimler var mı?
Juan Formell, Maria Teresa Vera, César Portillo de la Luz aklıma ilk gelen isimler.
La novia del filin (Duyguların sevgilisi) lakabını size kim verdi?
Çok tatlısın, nereden buluyorsun bunları! 1940lı yıllardı. Piyanist Frank Emilio Flynnın kurduğu Grup İnada şarkı söylüyordum. Gruptaki tek kadın bendim. O zamanlar Mil Diez radyosunda El Microfono diye popüler bir program vardı. Programın sunucusu sevgili Manolo Ortega döneminin en meşhurlarındandı. Programına davet etti, ben de katıldım. Programın başında Omara, La Novia del Filin olarak anons etti beni. Sanırım Manola gruptaki tek kadın olduğum için bu benzetmeyi yaptı.
Bize biraz filin akımından bahseder misiniz?
1940ların başında hayat bulan caz etkileşimli özgün Küba müziği diyebiliriz. Bolero gibi Trova gibi Küba orîjinli bir müzik tarzı. Egrem stüdyolarında Juan de Marcosla karşılaştığım gün var ya, işte o gün filin tarzındaki La Novia del Filin albümünün kaydı için oradaydım. Ne günler… Cesar Portillo de la Lunun bestesi Contigo en la Distancia çok meşhur olmuştu o dönemde.
Filin akımının Maxine Sullivan, Lena Horne gibi Kuzey Amerikalı caz ustalarının yaptıkları müzikten esinlendiği, etkilendiği sizce doğru mu?
O döneme baktığımızda Amerikada modern caz hâkimiyetini görüyoruz. Elbette bizim de çok caz dinlediğimiz bir dönemdi ama biz kendi özgün melodimizi yapıyorduk. Bir nevi halk hareketiydi. Küba aksanına sahip, kendine has duygusallığı ve temposu olan yeni bir tarz.
Yaklaşık 65 yıldır şarkı söylüyorsunuz. Tüm kariyerinizi göz önüne aldığınızda en büyük başarınızın ne olduğunu söyleyebilir misiniz? İyi müzisyenlerle çalışmak mı şarkılarınız sayesinde milyonlarca kişiyle buluşmak mı?
Bu zor bir soru. Kariyerim boyunca çok iyi ve ünlü müzisyenlerle çalıştım. Havana da Tropicana kulübünde çıktım ve dünyayı dolaştım. Dinleyicileri benimle birlikte söylerken ve dans ederken görmek beni çok mutlu ediyor. Kendimi çok iyi hissediyorum.
Türkiye ve Türk dinleyicileri hakkında ne düşünüyorsun?
Çok güzel bir ülkeniz var.Harika bir doğanız, şahane mutfağınız, sıcacık insanlarınız var. Türkiyeye her gelişimizde inanılmaz güzel karşılandık. Türk seyircisi oldukça keyifli ve eğlenmeyi çok seviyor diyebilirim. Tekrar Türkiyeye geldiğimiz için çok mutluyuz. Ayrıca Bodrum büyüleyici bir yer. Antik tiyatroda şarkı söylemek en güzel anılarımdan biri olarak sonsuza kadar benimle yaşayacak.
Kaynak Radikal