Bir varmış bir yokmuş. Zaman, ağır aksak 1770li yılların sonuna doğru akarken, Osmanlı tahtında Birinci Abdülhamid Han otururmuş. İstanbul her zamanki gibi şehirlerin incisiymiş. Aynı zaman diliminde, Kastamonunun Araç İlçesi esnafından Fazlıoğlu Ailesinin Bekir adında bir oğulları varmış. Bekir Efendinin hayalleri Araç İlçesine sığmayınca, delikanlı soluğu taşının toprağının altın olduğunu duyduğu İstanbulda almış…
İstanbulun ünlü şekercisi Ali Muhiddin Hacı Bekirin yaşamını bu cümlelerle anlatan kişi, çok satan romanlarıyla tanıdığımız Ayşe Kulin. Hacı Bekir ailesinin köklerini yeni romanı için değil, bu kez bir ansiklopedi için araştırmış. Buradaki fazlaca kişisel dile bakınca bunun bir ansiklopedinin Ali Muhiddin Hacıbekir maddesi olduğu akla gelmeyebilir; ne de olsa ansiklopedilerin asıl görevi bilgi vermektir ve bunu yaparken genellikle kişisellikten uzak, resmi bir dil kullanırlar. Maddelerin yazarlarıyla değil, içine sığdırabildikleri bilgilerin fazlalığıyla, hacimleriyle öne çıkarlar…
Burada bahsettiğimiz, NTV yayınlarının çıkardığı İstanbul Ansiklopedisi ise birbirinden tanınmış yazarları, üzerinde epey çalışılmış maddeleri ve sıcak anlatımıyla öne çıkıyor. Kütüphanelerin raflarını süsleyen, arada bir açıp bakılan ansiklopedilerden çok, elinizin altında duran bir İstanbul romanı gibi okuyabilirsiniz. Sekiz bin yıllık geçmişe sahip şehrin bütün tarihsel birikimi, ünlü kişileri ve olaylarıyla birlikte, içinde bulunduğumuz 2010 yılına kadar ele alınmış. 1010 sayfadan ve 350 maddeden oluşan ansiklopedinin 150 yazarının arasında Aydın Boysan, Enis Batur, Hulki Aktunç, Sevin Okyay, Baskın Oran, Doğan Kuban, Murat Belge, Metin And, Sunay Akın, Artun Ünsal, Celal Şengör, Ayşe Hür, Gökhan Akçura, Ayfer Tunç, Semavi Eyice gibi edebiyat ve akademi dünyasının tanınmış isimleri var. Yazdıkları her maddede imzalarına da yer verilmiş.
Aslında İstanbulu konu edinen bir ansiklopedi fikrinin hayata geçişi 60 yıl kadar öncesine uzanıyor. Reşat Ekrem Koçu 1944te kendisine özgü anlatımıyla İstanbul Ansiklopedisini yazmaya başladığında, ortaya çok değerli bir eser çıkıyor. 1971de 7076 sayfaya ve 11 cilde ulaşan çalışmanın, ancak g maddesine gelebilmesini Koçunun araştırmasındaki titizliğe bağlayabilirsiniz. Fakat Koçunun ömrü g maddesinden ötesine yetmediği için ansiklopedi eksik kalıyor. İstanbul ansiklopedisi yazmanın ikinci girişimi 1993te Tarih Vakfından geliyor. Sekiz ciltlik 4608 sayfalık Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığının desteğiyle çıkıyor.
ÜÇ YILDA TAMAMLANABİLDİ
Ansiklopedi yazmak kolay iş değil. Reşat Ekrem Koçunun ömrünün önemli bir kısmını, büyük özveriyle çalışarak bu işe ayırmasına karşın ansiklopedisini tamamlayamaması bunu yeterince iyi gösteriyor. NTV yayınlarından çıkan İstanbul Ansiklopedisi için de durum böyle. Enis Baturun danışmanlığında ve Sevin Okyayın koordinatörlüğünde hazırlanan çalışma üç yılda tamamlanabilmiş. Okyay bu süre boyunca yaşadığı stresli günlerin, yazıların ve yazarların peşinden koşturduğu zamanların az olmadığı söylüyor. Verilen büyük desteklerden biri ise İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına ait.
Enis Batur, ansiklopediyi hazırlarken dilinin, Koçunun fazlasıyla öznel ansiklopedisi ile Tarih Vakfının nesnel çalışması arasında bir yerde olmasını istediklerini söylüyor. Bir örnek oluşturması için kendisi Beyoğlu maddesini yazıp bütün yazarlara göndermiş. Bu ansiklopediyi, zaman içinde tazeleyerek, yenileyerek, canlı bir organizma halinde tutmak hedeflerimiz arasında can alıcı bir yer tutuyor diyen Baturun, bunu sağlamak için İstanbul meraklılarından ve okuyuculardan isteği, kendileriyle iletişim halinde olmaları…
Boğazdaki yüzme yarışmasında üçüncü olan tarihçi
İstanbul Ansiklopedisinin en dikkat çekici yanı olan dili, onu bir hikayeler derlemesiymiş gibi okumaya teşvik ediyor. Tanınmış tarihçilerden Mete Tunçayın yazdığı akıntılar maddesi en iyi örneklerden biri. Boğazdaki yüzey ve dip akıntılarını, yüzmeyi öğrenme hikayesiyle birlikte anlatıyor. Kendisi Boğazın akıntılarını henüz 15 yaşındayken katıldığı, Boğazı yüzerek geçme yarışmasında bizzat yaşayarak öğrenmiş:
O yaz Boğazı dikine geçme yarışması yapıldı: Beykozdan Ortaköye kadar 8,5 kilometre dediler. Büyük yüzücülerin yanı sıra ben de yarışa katıldım. Eskiden kılavuz kaptan olan babam, bir gece önce beni önüne oturtup, Boğaz haritası üzerinde izlemem gereken nirengileri belirtti. Akıntıdan azami yararlanmak için şuraya doğru yüzecek, falan yerde iki yandan öğrettiği noktaları hizalayınca yönümü hafiften değiştirip başka nirengilere doğru gidecektim. Öyle de yaptım. Her birimize birer gözcü sandal vermişlerdi, peşimiz sıra geliyorlardı. Benim sandalcının dilsiz olduğunu fark edince biraz paniklediğimi hatırlıyorum. Fakat adamın gözü hep üstümdeydi. Suda iyice dağıldık. Benden çok daha iyi yüzücülerin kimileri önce karşı kıyıya varıp oradan yola devam ettikleri için ters akıntılarla uğraştılar. Ben bir buçuk saatte parkuru tamamladım, üçüncü olmuştum. İlk iki yarışçı zamanın namlı şampiyonlarındandı. Bir gazetede resmim çıktı, yüzmede istikbal vaat ediyormuşum. Bu kehanet hiç gerçekleşmedi.
EYÜP TATLIPINAR/AKŞAM