Utandığımızda kendimizden memnuniyetimiz de azalır. Özgüvenimizden eser kalmaz, kendimizi kötü, hatta değersiz hissederiz. Bu durum ruhsal olarak ancak kısa süreler için katlanılabilir bir durumdur. Bu nedenle hemen utanç duygusundan kurtulmak için çareler aramaya başlarız. Bazen faturayı başkalarına, eşimize, dostumuza, komşularımıza çıkararak utanç duygusundan kurtulmaya çalışırız. Ama bu da kendimizi aldatmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, utanca neden olan yaşantıyla hesaplaşma olanağını da kaçırmış oluruz. Size annemi tanıştırabilir miyim? diyerek eşini takdim eden danışanım, dil sürçmesini hemen fark etmişti, ama artık çok geçti. Yüzü kızararak yanlışını düzeltti ve sıkıntıyla yerine oturdu. Ben de ona gülümseyerek ilişkideki sorunlarının en önemli bölümünü bu cümlesiyle özetlemiş olduğunu söyledim. Eşi de, danışanımın evde çoğunlukla küçük bir erkek çocuk gibi davrandığını söyleyerek konuşmaya katıldı. Danışanımın mahcubiyeti söylediklerini birilerinin, özellikle de karısının duymuş olmasından kaynaklanıyordu. Yalnız olsaydı, bu dil sürçmesi kendiyle dalga geçmesine ya da yalnızca gülümsemesine neden olacaktı. Daha sonraki seanslarda karısını ve annesini sık sık karşılaştırdığını, ama bunu şimdiye kadar kimseye söylemeye cesaret edemediğini de ifade etti. Utanç duygusu sosyal kurallarla, kişinin standartlarıyla ve beklentileriyle, yani ideal kendilik resmiyle doğrudan bağlantılıdır. Kim kendi ideal resminden sapan bir davranış gösterirse, kendini yetersiz, değersiz hisseder ve utanır. Gelecekte bunu tekrarlamamak için kendine ve davranışlarına yönelik dikkati artar, daha kontrollü davranmaya çaba gösterir. Ama bu da kişinin rahat, özgür ve spontan davranmasının önüne geçer. Yanlış davranmaktan, rezil olmaktan, gülünecek ve utanmasına neden olacak bir davranışta bulunmaktan sürekli olarak kaygı duymasına neden olur ki, sosyal fobinin altında yatan psikodinamik budur. Utanmak sosyal bir duygudur. Yani ilişkisel düzeyde gerçekleşir. Davranışlarımız sonrasında aldığımız geri bildirimler olumsuzsa utanırız. Bu geri bildirimlerin yanında içselleştirdiğimiz toplumsal ses de utanmamıza neden olabilir. Bu sesi bastırmak, içimizdeki ötekiyle başa çıkmak çevreden gelen geri bildirimlerle başa çıkmaktan çok daha zordur. Narsistik veya antisosyal kişiklik yapısı olan insanlar çevreden gelen geri bildirimlere duyarsız olduklarından utanma duyguları da yoktur. İnsanların yorumlarını haset ya da saldırı olarak değerlendirirler ve en ufak bir utanç duymazlar. Amerikalı kimi sosyolog ve psikologlar tarafından “Bush Sendromu” olarak adlandırılan bu olgu, bireyci yaşam biçiminin yerleşmesi, toplumsal değerlerin bireyin anlık mutluluğu ve özgürlüğü uğruna terkedilmeye başlanmasıyla birlikte dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de oldukça sık görülmeye başlanmıştır. Utandığımız zaman insani bir tepki gösteririz. Yerin dibine girmek isteriz, oradan bir an evvel kaçıp uzaklaşmak, zamanı geri döndürmek, yaşananı yaşanmamış kılmak isteriz. Karşımızdakiyle göz temasından kaçınır, kızarırız. Kimimiz işi şakaya vurur, kimi başka bir şeyler anlatarak konuyu değiştirmeye çalışır. Belki de en olgun davranış biçimi utanmamıza neden olan şey nedeniyle özür dileyebilmektir. Bunu da mümkün olduğunca çabuk yapmak gerekir, çünkü yaşantıyla dilenen özür arasındaki süre uzadıkça değerini yitirir. Erkeğin dil sürçmesi “Birkaç gün önce sevgilim yatakta eski sevgilisinin adıyla seslendi bana. Genç kadın o günden beri aramızdaki kriz büyüdükçe büyüyor” diye anlatırken, sevgilisi de başını önüne eğmişti yüzü kızararak. “Onu unutamadığından, onu hâlâ sevdiğinden kuşkulanıyordum, bu olay bunu teyit etti. Ayrılmak istiyorum.” “Eski sevgilinizle olan ilişkiniz nasıldı?” diye sorduğumda erkek şöyle yanıtladı: “Harika bir kadındı. Kendimi onunla çok iyi hissederdim.” Kadın danışanım yeniden saldırmadan önce hızlı davranıp başka bir soru yönelttim: “Sevgilinize eski sevgilinizin adıyla hitap ettiğinizdeki durumu anlatır mısınız?” “Onunla yaşadığımız çok güzel anlar olurdu. O anlardan birine çok benziyordu. Koltuğa gömülmüş birbirimize dokunarak sohbet edip gülüyorduk. Kendimi çok iyi hissediyordum. Ağzımdan öylesine çıkıverdi adı.” “Yani eski sevgilinizle yaşadığınız kadar güzel bir an geçiriyordunuz, mutluydunuz.” Kadın danışanıma dönüp, “Peki bunu size de söylemiş olsaydı ne hissederdiniz?” diye sordum. “Şimdiki gibi hissetmeyeceğim kesin. Hoşuma giderdi, bir iltifat gibi algılardım herhalde.” Böylece erkeğin dil sürçmesinin yarattığı korku ve tehdit ortadan kalkmış oldu. Daha sonra kadının eski sevgiliyle karşılaştırdığında kendini güzel ve zeki bulmuyor olmasının esas sorun olduğu anlaşıldı. Erkeğin kadını sevmiyor olması değil, kadının kendini sevilmeye layık bulmaması terapinin odak noktalarından biri oldu.
Psikiyatrist Dr. Alper Hasanoğlu – alper@alperhasanoglu.com