19.07.2010
Bodrum’un rengarenk hayatının ortasında, aslında insanın hiç de aklına gelmeyecek bir dünya burası… Gündoğan’dan Türkbükü’ne giden yolun sağ tarafında dizili ilginç heykeller dikkat çekiyor önce… Hemen ardındaki tepeye bakınca ise yaklaşık iki dönümlük arazi, bir heykel tarlasını anımsatıyor. Ana caddedeki heykelleri izleyerek, patika yola girdiğinizde, sağlı sollu ilginç figürler bizi Sivaslı Cuma’nın barakasına çıkarıyor.
Heykellerin yaratıcısı olan Cuma Altıntaş Sivas’ın Kocaoğlu Köyü’nde doğmuş. Dört yıl önce gördüğü bir rüyanın ardından Bodrum’a yerleşmiş.
Düşlerine giren yaratıkların, sabah kalktığında heykellerini yapıyor. İlk ilginç rüyasını çocukken görmüş. Etkilenip çamurdan heykellerini yapmak istemiş. Ancak köyünde deli gözüyle bakılmış, dışlanmış. Yine gördüğü bir düş üzerine dört yıl önce Bodrum’a gelmiş. Zamanla yaptığı heykeller araziyi doldurup, taşmaya başlamış. Müşterileri arasında koleksiyonerler, ünlü isimler var. İstanbul’da, hatta dünyanın çeşitli yerlerinde sergi açmasını teklif edenler de…
O ise insanlardan, televizyondan, cep telefonundan uzak yaşıyor. İsimleri aklında tutmuyor. Sadece düşlerinde gördükleriyle yaşıyor, onları heykele dönüştürmenin ruhunu özgürleştirdiğini söylüyor.
Bodrum’da sanki kendinize başka bir dünya yaratmışsınız…
Çünkü ben bir rüyadan yola çıktım ve hâlâ bu rüya üzerinden yola devam ediyorum. Yedi yaşımda gördüğüm o rüyadan sonra hep beni etkileyen rüyalar görmeye başladım. Köy yerinde bunları anlattığımda bana deli gözüyle baktılar. Hâlâ da öyle bakıyor insanlar.
Bu yüzden mi insanlardan kaçıp, tek başınıza burada yaşıyorsunuz?
İnsanlar beni çok yargıladı.
Ama benim içim rahat. Yaptığım her işin gerçekten tanrının sevgisi olduğunu bildiğim için yaptım ve insalara da zaten öyle değer verdim. Benim ruhum kapılara, odalara sığmıyor. Dört duvar arasına giremiyorum. Özgür bir şekilde ormanda açık arazide yaşamam lazım.
Rüyalarınızda gördüklerinizi neden heykele dönüştürüyorsunuz?
Beni hiç kimse anlamadığı için. Anneme, babama anlatmaya çalıştığımda, “Bu ne saçmalıyor, bu ne konuşuyor, deli mi?” dediler. Çok kötü bir çocukluk geçirdim. İnsanlar üzerime geldi, devamlı yargılandım. Çocuk yaşta ihtiyarladım. Kendi topraklarımda gereken sevgiyi görmedim. Düşümdekiler çok iyi, çok güzel olduğu için hayatta kimseyi sevemedim. Hep düşlerimle bir olmak istediğim için bu heykelleri yaptım. Kendi köyümde, tarlamda bunu yapmayı çok isterdim. Düşümde gördüğüm şeyi ortaya çıkarttığımda rahatlıyorum. Rahatlayınca tekrar düş görüyorum.
“Ruh halime göre fiyat belirliyorum”
Heykellerinizi gören heykeltıraşlar ne yorum yapıyorlar?
Her gelen “Hocam” dedi gitti. Ama isimleri hiç aklımda kalmıyor. Yurtdışından da İstanbul’dan da gelip “Sergi yap” diyenler oldu. Ama istemedim. Çünkü ben rüyamın ortasında yaşıyorum. Benim önüme dünya hazinelerini koy, ben buralardan ayrı yaşayamam, olmaz.
Eserlerinizi satıyorsunuz değil mi?
Satıyorum ama gerçekten anlayana, bilene satıyorum. Mesela Fatih Terim bir tane çocuk heykeli aldı.
Fiyatları nasıl belirliyorsunuz?
Ruh halime göre fiyat belirliyorum. Örneğin gerçekten güzel bir heykelim vardı. Birisi geldi, “7 bin 500 TL veririm” dedi. Ruh halini sevmedim, “Satıldı” dedim. Çok sonra Ankara’da üniversite öğrencisi bir kız geldi. Heykelin etrafında dolaştı. Dedi ki; “Öğrenciyim cebimde 50 TL param var. Bana verir misiniz?” Ona 50 TL’ye verdim heykeli, önemli olan içime sinmesi. Turistlere de satıyorum.
“Sayıları 1000’i geçti, tarladan sonra galiba dağa yayılacağım”
Her gün bir heykel mi yapıyorsunuz?
Günde iki tane yapabiliyorum, yapmasam da kağıda çiziyorum.
Dört yılda sayıları 1000’i geçti. Buralar almadığı zaman dağa doğru yayılacağız herhalde.
En çok hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?
Taş, mermer, kil, çamur, ağaç… Bütün malzemelerle çalışabiliyorum. Aynı zamanda resim de yapabiliyorum. Bazen zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmıyorum, sizi alıp götürüyor. Bir bakıyorsunuz ki int(11)miş…
Heykellerinizi sergilediğiniz tarlayı nasıl seçtiniz?
Beni galiba tam karşıdaki o yerler çekti, o manastır o mağara falan. Eskiden manastırmış orası. Önceleri oralara giderdim, gezerdim. Oraya çıktığım zaman burası gözümde canlandı. İndim dağdan buraya geldim baktım. Sonra köydeki sahibinden kiraladım. Burası 1. Derece Doğal SİT alanı. Hiçbir şey yapılamıyor. Ama biz başardık. Gereken izinleri aldık.
Kaynak:Banu Şen/Milliyet